25 Aralık 2018 Salı

Gittim, Gördüm - Lavanta Kokulu Köy - Salda Gölü - Kaş



Yurt içi tatillere devam ediyorum elbette..

Geçen yazdan konuştuk birlikte bir tatil yapalım diye.. Ramazan Bayramı’nda gitsek mi dediler ben dahil olamam dedim. İkisi atlamış arabaya gitmişler..

Kurban bayramı 9 gün tatil o zaman gidebilirim zaten yıllık iznim yok mecburen o tarihlerde tatil yapabileceğim dedim. Görünürde yine birlikte gidiyoruz ama tabi ki gidemedik…

Bu sefer çok detay yazmayacağım.. Son iki gün kala biri iş sebebi ile gelemeyeceğim dedi. Diğeri o zaman ben Antalya’da olayım annemi görürüm dedi. Bende o zaman kuzenime söyleyeyim onunla gideyim dedim. Aradım kahkahalarla gülerek  “gidemiyorsunuz ve bana kaldın değil mi?” dedi. Adam ne zaman bir planıma dahil olmak istese ve ben reddetsem o planım iptal oluyor.

“Çok konuşma iki gün sonra yola çıkacağım geliyor musun?” dedim. “Ya benim valizim hazır zaten” dedi. Şaka bir yana onunda yıllık izni yok biraz bayram tatilinde tatil yapmak zorunlu gibi oldu bize.

Cuma akşamı iş çıkışı Anadolu yakasında buluşup yola çıkıyoruz Arzu ailesel durumlardan dolayı gelemiyor ve bizi yolcu ediyor. (Belki sürpriz yaparım diyor minnoş pandam)

Trafik yoğunlaşmadan biz İstanbul’u terk etmiş oluruz diyoruz ve öyle oluyor. Nasıl bir acıktıysak Köfteci Yusuf’a çöküyoruz akşam yemeği için.. Çatlamaya az kala kalkıyoruz ki, birer kahve alıp yola devam edeceğiz.

Rotayı Afyon’a kadar gidip uyumak, sabah saatlerinde Isparta üzerinden Lavanta Kokulu Köy, Salda Gölü ve Kaş’a varış diye belirledik. Planımıza da uyduk aslında.
Yol boyunca bir insan ne kadar konuşursa kuzen iki katını konuştu sırf beni uyanık bırakmak için.. Rahat geçen yol sonrasında Afyon Starbucks’ta double shot ilave edilmiş americanolarımızı yudumluyoruz.

Çok yorulmadım ama o Arzu’ya saydırıyorum elbette.. Fırsat bu fırsat İki saat kadar arabada uyuyup Lavanta Kokulu Köy’e geçiyoruz..

Kahvaltıyı orda gözleme yer yaparız diyorduk gittik sabahın körü. Teyzeler gelecek grup için hazırlıklara yeni başlamış biz fotoğraf derdindeyiz.. Lavanta hasadı bitmişti aslında ama fotoğraf çektirmek için bıraktıkları bir bölüm vardı. Gittik ama hepsi artık kurumuş :( Nerde o fotoğraflarda gördüğümüz mor rengin her tonu.. Hepsi gri.. Photoshop yapsak bile kurtarmaz diyor Anıl :( (Çocuk haklı)

Lavanta Kolonyası, sabunları ve gülsuyu almak için bir baktım dolapta minik kutular var. “Bunlar ne?” dedim. Kadın “Lavanta Dondurma’sı” dediği an Anıl’a dönüp, sırıttım.. Onun “Bravo yaa kahvaltıda dondurma mı yiyeceksin?” dediğini dolabı açarken duydum :)

*** İtiraf ediyorum Bozcaada’da ki çiçek pastanesinin dondurması çok daha iyiydi.

Kahvaltıyı yolda bir tost buluruz deyip alışverişi yapıp Salda Gölü’ne geçiyoruz. Geçemeden biraz kaybolmuş olabiliriz aslında.. Keçi sürüsüne denk geldik gidemiyoruz.. Sonra kazlar bizi karşıladı bir köyde. “Yol kapalı gençler buradan sonrası yapılıyor diğer taraftan gidin” dedi bir amca nasıl gideceğimizi tarif etti. 

Yol üstünde birer tost kapıp devam ettik. Ara yollardan Salda Gölü yazan tabelalar ile merkez bir noktaya geldik. Maketten biralarımızı ve cipslerimizi alıp yönetmen sandalyelerimiz ile keyif yapacağız Salda Gölü’nde..

Şöyle söyleyeyim; hijyen konularında beklentinizi yüksek tutmayın.. :) Göl çevresi kamp alanı olduğu için imkanlar kısıtlı. Temizlik konusunda takıntınız varsa gezdim gördüm gidiyorum diye düşünün :)

Ve anladım ki ertesi gün yola çıkmak üzere kamp hayatına max.1 gece dayanabilirim..

Molayı çok uzun süre tutmayıp Kaş’a doğru yola çıkıyoruz. Yolda Kaputaş Plajı’na gidip sonra otele gidelim diyoruz. Gidip geri dönmek ve tekrar merkeze geri gitmek çok akıllı işi değil sonuçta.

Arabayı park edip, eşyalarımızı alıp merdivenlerden aşağıya ineceğiz ama inemiyoruz..  Manzara ef-sa-ne.. Turkuaz renkli suda yüzmek istiyorsanız gelin.. (Ya da gelmeyin yaaa zaten çok kalabalık.. )

** Saat 16:00’dan sonra veya sabah çok erken saatte gelmekte fayda var diyebilirim. Ciddi anlamda kalabalık oluyormuş. Biz 16:00’dan sonrasını denk getirip doyasıya keyfini çıkaranlardanız..

Sudan çıkmadım diyebilirim. Dalga ciddi boyutta sert. Bir ara nasıl ters döndüm bilemiyorum. Poz vereceğim diye tepe taklak olacaktım. Dikkatli olmakta fayda var.

Buz gibi duşun altına girip çıktıktan sonra üzerimizi değiştirip yola koyuluyoruz.. Gidip otele bir kendimizi atalım dedik.

Bayramda popüler yerler çok ama çok kalabalık oluyormuş. Biz çok önce bir oda rezervasyonu yapmamıza rağmen neredeyse tüm otel/pansiyonlar dolu.

Akşam dolaşıp keşif yapalım dedik yürümek mümkün değil. Dejavu’da Gürçin’in masasına kurulup biralarımızı patateslerimizi söylüyoruz. Kardeşimin sandalyesi mekânın en güzel manzarasına sahip.

*** Aaaaa bu arada günbatımı için mutlaka denk getirip gidin..

Yemek için seçenekler çok ama Zaika, Bahçe Balık, Ruhi Bey Meyhanesi, Nereid Meyhanesi, Tzatziki seçeneklerinizde olsun. Özellikle sezonda tatil planladıysanız mutlaka rezervasyon yaptırın. Biz rezervasyonsuz Zaika’da yemek yeme şansı bulduk. Şans konusunda üzerime tanımam.. Yemeklerin yanında mezeler inanılmaz lezzetli.
İtalyan mutfağı için Bella Vita’yı öneririm. Pizzaları çok güzeldi bir de Antalya bölgesine ait Likya Şarapları..

Plajlar için hareketli gürültülü eğlenceli olsun diyorsanız Derya Beach ve Çınarlar Beach.. Derya Beach’in kemik bir kadrosu var öncelik onların. Yer bulma şansınız neredeyse yok baştan söyleyeyim :)

Biz; bir günü Çınarlar Beach’te, bir günü biraz Derya Beach öğleden sonra gelecek arkadaşlarımızla kalabalık grup olacağız ve yer bulmak problem olmasın diye Aqua Princess Hotel’in plajında değerlendirdik. Otel müşterileri ve sadece bilenler geldiği için çok sakin çok nezih. İki günü de muhteşem suyunda, caretta carettalar ile yüzmek için Limanağızı La Moda Otel’in plajında değerlendirdik.

Bayram’ın 3.günü kahvaltımız bittikten sonra eve dönüş yoluna geçtik. Sırf Akyaka’ya uğramak için İzmir üzerinden dönüş rotası çizdik. 2-3 saat bile olsa Akyaka’da olmak bana iyi geliyor..

Öğle yemeği için “Pizza mı? Meşhur Akçapınar Tostçusu mu?” dedim. Tereddütsüz “Akçapınar Tostçusu” dedi. Çok şanslıyım ki yemek yemeği seven ve damak tadımız uyan bir kuzenim var..

Siparişlerimizin geliş hızı bizi daha da mutlu ediyor. Ne zaman gelsem uzun bir bekleyiş oluyordu. Bu sefer şanslıyız. Kahve molasını için Akyaka’da yapalım dedik merkeze geçtik. Kuzen ben biraz dolaşayım dedi gidip keçi sütlü dondurma yiyecek belli.. Ben yemem deyip kendimi bujiteriye atıp bilekliklerden beğendiklerimi alıyorum. Assos Express’te buluşacağız nasılsa.. Çok geçmeden geliyor gözümün çöpü.. Suratta tatlı bir mutluluk.. “Dondurma müthiiiişşşşş” diye abartarak anlattı. O derece beğenmiş ki kahve bile almadı “Bu tadı kaybedemem.” dedi.

Biraz mola verdikten sonra yola çıkıyoruz. İzmir’de Arzu ile buluşacağız.. Gerçi İzmir de buluşamayıp Manisaspor Kebapçısında bulduk birbirimizi o ayrı ama sonuçta buluşabildik. Yemeğimiz bitirip yola çıktık. Balıkesir yolu üzerinde ki Strabucks’a kadar arka arkaya gittik. Bizim zamanımız bol olunca takıldık biraz daha. Arzu’lar devam ettiler. Önde olduğu için yol durumundan haberdar olalım diye sürekli aradı canım arkadaşım eksik olmasın. Gece yarısından önce İstanbul il sınırına girmiş. Bizde 1 saat fark ile dönmüş olduk. Önce kuzeni eve bıraktım saat 02:30 gibi de ben eve vardım. Tüm yol boyunca tek araç kullanan olmasaydım daha az yorulurdum ama keyifli, güzel bol yemeli bol kahkahalı bir tatili daha bitirdik.

Şimdi ise 2019 planlarımı yapıyorum. Üç seyahat planı hazır.. 2019 hepimize tüm güzellikleri ile gelsin diyorum.. 

Sağlıkla, mutlulukla, huzurla...

Sevgiler,
 
Pınar
























17 Ağustos 2018 Cuma

Gittim, Gördüm - Bozcaada



Vize bitti.. Euro aldı başını gidiyor. Yurt içi tatillere dönelim..

“Hadi gidelim” diyen birini hiç geri çevirmedim.

Perşembe günü konuşup “Gitsek mi?” diyen arkadaşıma Cuma öğlen bavul hazırlatıp saat 16:30’da yola çıkartan biriyim.. Gelip ofisten beni aldı direkt bizim eve.. Benim araba ile Tekirdağ üzerinden Geyikli feribot iskelesine gideceğiz..

Yolda bi kahve içtik, birde Ünal Peynircilik’te tost yedik hiç uzun mola vermeden çıktık yola devam ediyoruz… Aaaa yok yok Ayçiçek tarlalarında fotoğraf çektirmek için eziyet ettim biraz :) 

Tam gün batımı, muhteşem ışık, sarı ayçiçekler bir ben eksikmişim.. Tablo tamamlandı..

Gelibolu-Lapseki arasından geçiş yapalım dedik. Ben genelde Eceeabat-Çanakkale veya Kilitbahir – Çanakkale yapıyorum.. Bu sefer değişiklik olsun dedik. Demez olaydık. Böyle bir sıra yok! Yandex navigasyonda beni aradan çıkardı, tır sıkıştırınca yoldan çıktım adam yol verdi sıraya bildiğin kaynak yaptım kornalar filan falan… Baya abi olaylı yolculuk yaptık.

Gemi hareket etti yolculuk bitti ama gemiyi yanaştıramadı kaptan.. İki kez açıldı tekrar yanaştı. En az bir saat sırada kaybettik, yarım saatte geminin yanaşması ile gitti ve biz 00:00’da olan son Bozcaada feribotunu 40dk. ile kaçırdık. Ek sefer de yok.. (-ki yolda 3 farklı numaradan arayıp yoğun talep varmış gibi göstermelik hareketler yapmadık değil..)

Feribot gitmiş biz iskelede kaldık. Arkadaşım ile birbirimize bakıyoruz.. “Ne yapalım sabahlarız bizde” dedim.. Plajın cafesinde ikişer bir içtik tavla oynarken.. Söylememe gerek yoktur sanırım 2 mars 1 oyun ile tabi ki ben kazandım. Fenerium’dan Kemal Atatürk imzalı t-shirt’ine iddaya girmiştik.  

Saat olmuş 02:30 biz tuzlu fıstık kemirip bira içiyoruz.. Adam kapatıp gidecek gidemiyor çünkü tek feribotu kaçıran biz değiliz herkes oturuyor :)

Kalk gidip arabada uyuyalım dedim. Sığamadı koskoca arabaya aldı yorgan gibi havlusunu plaja gitti. Hayır bizde ki akıl arabada iki kişiyiz birer ceket, yelek, sweat filanda almamışız.. Hiç aklımıza gelmemiş demek ki.. Bende havlumu şalımı alıp gittim şezlonglarda uyuyacağız.. Yattık.. Tabii yine şezlong ta tek uyuyan biz değiliz.. Üzerimize çiğ yağıyor.. Ben “arabaya gidiyorum soğuk burası uyuyamadım” diyerek sıcak arabada uyuma keyfini çıkarttım. Aradan 2-3 saat sonra cam tıklatılıyor ki kapı açılsın üşüyenler gelsin diye.. Kıyamadım açtım kapıyı geldi ön koltukta kıvrıldı uyudu. Bense arkada yayıldım..

Sabah seslere uyandım.. Online feribot bileti alanlar konuşuyorlar şu sıra buradan giriş.. Sen işini garantiye al Pınar al biletini dedim telefondan bilet seçimlerini yaptım ödeme kısmına geldim, bir amca 07:00 feribotuna bilet kalmamış oğlum dedi duydum “o son bileti ben alıyorum amca” demedim :D
Feribot binişlerini sıraya göre alıyorlar. Siz işinizi garantiye alın biletinizi internetten alın..

Online bilet ve sefer saatleri için http://www.gdu.com.tr/ ‘yi ziyaret edebilirsiniz.
Feribotumuza binip adaya geçiyoruz.. Ada sokakları boş Selma Teyze’nin bağ evine gidiyoruz direkt.. Selma Teyze Arzu’nun İstanbul’dan komşusuymuş. Ellerinde büyüdüm diyor.. Arzu yolu tarif ediyor ve evi buluyoruz.. Sessiz sessiz girdik bahçeye kimse yok.. Uyuyan varsa da rahatsız etmeyelim dedik. Terasta duran şezlonglara bakıp “Ben yatarım kahvaltıya uyandır beni” dedim :)

Manzara muhteşem.. Bazen gözlerini kapatıp olmak istediğin yerde olmak istersin ya.. İşte tam olarak o manzaraydı.. Şezlonga uzandım ama uyuyamadım :) 10-15 dk sonra Selma Teyze geldi. Kısa özetlerle kahvaltımızı hazırladık hep birlikte. Nasıl nefes almadan nasıl yediğimi anlatmıyorum. Reçelleri efsane. Hepsini kendi yapıyor.

İnternette olumsuz yorumlar gördüm.. Pek inanamadım.. Ben memnun ayrıldım.. Tabii bu tamamen kişilerin beklentisi ile ilgili. Ben, bize veya konaklayan diğer ailelere karşı hiç olumsuz bir davranış görmedim.

İletişim bilgileri;
TENEDOS ASMA BAĞEVLERİ
Selma KIRBAŞ - 0532 294 1251

Kahvaltımızı yapıp hazırlanıyoruz.. Ayazma Plajı’na arkadaşların yanına gidiyoruz. Yer var ama şezlong en önemlisi şemsiyelerin hepsi dolu.. Arzu sandalyeleri alalım kızların şemsiyeye kaynak yaparız planlarıyla bense şu çantaları atalım denize girelim derdindeyim :)

Sandalyeleri almış gelmiş minnoşum. Kızların şemsiyeye çökerken yan şezlonglar boşa çıkınca oraya çöktük hemen. Biraz bilgi paylaşımı yaptık :) yan grubun sigara yakamama sorunun çözdü yedek çakmağını vererek canım arkadaşım..

Arzu kahvaltıyı hafif yapınca “ben öğle yemeğine kızlarla Vahit’in Yeri’ne giderim” dedi. “Ben uyurum çok yedim zaten kahvaltıda sen git” dedim. Biraz vakit geçince kızlarla yemeğe gittiler. Yan grup 5 kişi her biri birer posta gidip soğuk bira alıyor. Geri geldiğinde uyuyan varsa torbayı sallayarak şişeleri birbirine çarptırarak ses çıkartıyor arkadaşını uyandırıyor.. Sonra patırtı gürültü şakalaşmalar akşama kadar böyle devam etti. Ben elimde kitap ama dibimde oldukları için duyuyorum tüm konuşmaları.. Yine çakmakları kayboldu ve bulamadılar :) biri "istesene" diyor, diğeri "oğlum kız kitap okuyor böleyim mi şimdi" diyor.. Dönüp baktım ikisi de sırıtıyor :) çantadan çıkarttım uzattım..

“Yaa işte kusura bakmayın, böldük sizin keyfinizi de, kaybetti arkadaş herhalde bulamıyoruz” üç kişi aynı anda konuşuyor hangi birine bakacağımı şaşırdım.. Dördüncüsü sigara uzattı “kullanmıyorum teşekkürler” dedim. Bir diğeri bira uzattı laf lafı açtı tatillerden muhabbet sardı.. Sonra deniz gidenler, uyumayı seçenler oldu bende kitaba geri döndüm sonra bir ara uyudum.. 

Kaç saat geçti bilmiyorum Arzu geldi. Bildiğin küfelik.. Ne ara o kadar içmiş olabilir diye düşündüm. Bayağı içmiş.. “Ben bi denize gideyim soğuk iyi gelir” dedi gitti. Yan ekip yine yeni biraları almış bana da ikram ediyorlar soğuk kalması için çanta ile geldi.. Bu markada eşantiyon çantası normalde vermediklerini biliyorum çantayı nereden aldığını sordum. Büfeden geçici olarak veriyorlarmış. “İsteseniz de vermiyorlar” dedi. “Biliyorum aynı grupta, aynı binadayız” dedim ve pişman oldum.. Beşi birden soru yağmuruna tuttu. Hangi birine cevap vereceğimi şaşırdım.

O anda uzaklardan bi ses “Pinaaarrrr aşkiitooomm” nasıl bakış attığımı tahmin edebilirsiniz diye düşünüyorum.. Arzu’nun kızların ön tarafa geçtiğini bizde oraya gidelim demek için Belgin Doruk / Hülya Koçyiğit koşuşu ile bana doğru koştuğunu gördüm… Görmez olaydım.. Hemen müdahale edip onu yolladım. 

Bende toparlandım kızların yanına gittim. Akşam rüzgar güllerinin orada şarap keyfi için plan yaptık. Plajdan ayrılırken 5’li ekibin yanından geçiyoruz hepsinin birden dönüp bana “iyi akşamlaaarrrr” demesi sonra birinin “yarında buradayız”, bir diğerinin “yarın görüşürüz” demesi.. Arzu’nun bana bakışları ve “Lan sen bunlarla ne ara tanıştın?” diye sorması.. Benim dönüp “yaa biz yarın dönüyoruz İstanbul’a” demem ve hepsinin “Aaaa gidiyor musun?” yakarışları.. Bunların hepsi 60sn. de olanlar.. Arzu’nun kolumdan çekiştirip düş önüme diyerek çekiştirmesi ve sürüklemesi ikinci 60sn. içerisinde… :)

Bağ evine gidip duşumuzu alıp şaraplarımız,bardaklarımız, soğuk buzluğumuzla gün batımını izlemeye rüzgar güllerinin olduğu yere doğru yoldayız.. Mahşeri kalabalık, arabayı oldukça uzağa park edip yürüyoruz.. Evlilik teklifine şahit olduk :) hava bulutlu olunca gün batımının ihtişamını göremedik ama rüzgar güllerini arkamıza alıp fotoğraflarımızı çektik.. Karanlık çöktüğünde ayrıldık oradan.. Ekip eğlenceli olunca saatin nasıl geçtiğin anlamıyorsun..

Dönüşte akşam yemeği için Tayyare Pizza’ya uğruyoruz.. Üç tane kocaman pizza söyleyip yiyoruz.. Tek kelime ile efsane.. Mutlaka uğrayın derim.. (Sezon sonu kapatıyorlarmış Eylül ayında kapalı olursa şaşırmayın)

Merkeze iniyoruz çay kahve faslına geçelim dedik.. Çınaraltı Cafe’de kahve içelim dedik.. Bize denk geldi diye düşünüyorum kahve berbattı. Geri gönderdik yenisini istedik. Kötünün iyisi..

Hediyelik eşyalara bakıyoruz ben dağ kekiklerinden aldım yarın sabah daha fazla vaktimiz var diye.. Geç saatte artık uyuyalım diyerek bağ evine dönüyoruz.. Gökyüzü o kadar net, yıldızlar o kadar parlak ki büyük pufları alıp terasa kendimizi de puflara atıyoruz.. Daha önce yıldızları böyle izlememiştim. Muh-te-şem..

Sabah öğlene doğru uyandık yine enfes reçeller ile kahvaltımızı yaptık. Öğleden sonra toparlanıp limana gidip feribot sırası bekleyeceğiz. Sıraya girmeden alış-veriş yapalım dedik. Dolaştık kurabiye, zeytinyağı, şaraplarımızı aldık ben daha önce Asos’tan şile bezi gibi bir elbise almıştım. Bulursam yine alırım demiştim. 1-2 mağazaya baktım iki elbise beğendim kararsız kalınca almadım. Oysa böyle bir durumda ikisini de alırdım :) Neyse listemizi tamamladık otoparktan arabayı alıp sıraya gireceğiz.

Rezervasyonlu çalışıyorlar. Önerim; adaya gittiğinizde dönüşünüz için mutlaka iskelede rezervasyon yaptırın dönüşte kafanız rahat olsun. Biz yaptırmadan bahtımıza ne çıkarsa dedik kuyruğu görünce keşke dememiş olaydık dedik. 63. Rezervasyonsuz araç biziz. Saat 14:00 civarı. Feribot 60-70 araç alıyor, yarısı rezervasyonlu yarısı sıradan. Bu; bizim 3.veya 4. Feribota bineceğimiz anlamına geliyor.. 17:00 garanti diyorum (saat başı feribot olduğu için). Sıra zamanı geldikçe ilerliyor, Arzu yine kendine arkadaş buldu sandalyesini açtı oturup muhabbet ediyor :) (değişik bu yaa.. cidden değişik)

3 saat bekledik, feribota biniş sırasında artık 2.aracız. Saat 16:00 araç alımını kapattılar bizde arabayı kilitleyip çarşıya indik tekrar. Çiçek pastanesinden dondurma yiyeceğim aklımda kalmış :) ondan bundan 5 top aldım kız şaşkın şekilde bana bakıyor. “Bu bitsin yine alacağım kapının önündeyim” dedim. Güldü. Halbuki ciddiydim. Elimdeki bitti içeri girdim; Limonlu, Lavantalı (-ki Ef-sa-ne), Bal-Badem ve Böğürtlenli aldım. Feribot kalkış saati yaklaştı diye yavaş yavaş yürüyoruz. 3-4 sıra arkamda olan aracı görünce ek sefer koydular anlaşılan dedim.. (yoğunluğa göre yapıyorlarmış) Bizim sıra gelince yönlendirdiler 17:15’te hareket  etti feribotumuz. Eve dönüş yolculuğumuz başladı..

Yolda bol bol konuştuk. Dostum diye söylemiyorum çok çok uzun bir süre olmadı tanışalı Arzu ile 5 seneyi geçti ama çocukluk arkadaşım kadar yakınım diyebilirim. Her zor zamanda yardımınıza koşacak, en mutlu anlarınızı daha da mutlu hale getirmek için çaba gösterecek insanlar olsun istersiniz ya bir Arzu’nuz olsun derim. Nam-ı diğer “Duygusal Panda”

Biz “Lan gerizekâlı” ile kahkahayı basarak başlar “Lan iyi ki varsın”la bitiririz günümüzü. Ama harbiden “İyi ki varsın Zuzu”..

Hadi gidelim dediğimde tereddüt etmeden hadi gidelim dediğin için sonsuz teşekkürler..

1,5 günde Bozcaada’yı gezemezsiniz. Bizim ki bir delilikti zaten amacımızda “Aaaa bu olmadı, yetmedi bir daha gelelim” diye bilmek içindi.

Önerilerim,
  • Feribot biletlerinizi internetten alın,
  • Zamanınız varsa geze geze gidelim diyorsanız Tekirdağ üzerinden gidebilirsiniz ama tavsiyem Çanakkale – Biga yolu üzerinden gitmeniz.Direkt Geyikli Feribot iskelesine geçin
  • Tekirdağ yolundan gidecekseniz.. Gelibolu-Lapseki (çok yoğun, çok sıra oluyor), Eceabat-Çanakkale (çok yoğun), Kilitbahir-Çanakkale (tavsiyem bu olur 1.en kısa mesafe 10dk yolculuk sürüyor, 2.doldur-boşalt çalışma düzeni var, 3.özel şirket seferleri kendileri belirliyor. Dönüşte bu yolu seçtik)
  • Adaya inince dönüş için rezervasyonunuzu yaptırın.
  • Gitmeden önce belirlediğiniz restaurantlara rezervasyonunuzu yaptırın.
  • Ayazma plajına gidecekseniz erken gidin şemsiyesiz kalmayın.
  • Rüzgar güllerinde gün batımı için buzluğunuz şaraplarınız ve kadehleriniz yanınızda olsun. Şal/rüzgarlık almayı unutmayın ciddi esiyor..

Bozcaada’da,

Görün,
(Listemde olanları yazıyorum, hepsine gidemedim elbette tekrar gelmek için bir sebep olsun değil mi ama?)
  • Bozcaada Kalesi
  • Rum Mahallesi
  • Ayazma Manastırı
  • Şarap fabrikaları (bir sonraki gelişte gideceğim)
  • Polente Feneri ve Rüzgar Gülleri
  • Akvaryum Koyu ve diğer plajlar (bir sonraki gelişte gideceğim)


Yiyin;

  • Tayyare Pizza
  • Sandal Restaurant
  •  Vahit’in Yeri
  • Çiçek Pastaevi (Dondurma)
  • Veli Dede Fırını
  • Çınaraltı Cafe (kahvelerin kötü olması bize denk geldi sanırım söyledik hemen değiştirdiler, biz kahve içtik ama börkleri çok başarılıymış)
  • Rengigül Konukevi (Kahvaltı)
  • Shelter Coffee


Tadı damağımda kalan en kısa seyahatim oldu. Tekrarını bağ bozumuna denk getirip gitme planları içerisindeyiz.

Fırsat yaratıp gidin, pişman olmazsınız..




  











2 Ağustos 2018 Perşembe

Gittim, Gördüm - Sofya (Sofia)





Kimileri Doğu’ya gider kimileri Batı'ya…

Hayalleri gerçekleştirmek bizim elimizde ama doğru zamanı beklemek önemli.. Tüm kış annemin Doğu Expresi’nde gördüğü kareleri anlatması ile geçti. Hazır çalışmıyorken gidelim dedim ama bu seferde bilet yok.. Resmen karaborsa..

Tren yolculuğu yapmak istiyor ama yataklı vagonda.. Değişik bir annem var evet.. “Boşver doğuyu ben seni başka yere götüreyim” dedim.. Tren ile başka nereye gidebiliriz onu düşünüyor.. 

Vize randevusunu aldım, evrakları hazırladım, başvuru formuna imzasını alırken ne bu dedi tabii, 29 Ekim’deki tatili değerlendiririz vize alalım hazır olsun dedim.. Pasaportunu da aldım götürdüm vize merkezine verdim. Kız 4-5 gün sonra gelin dedi.. Kontrol ediyorum başvuru durumunu pasaport hazır bilgisi çıkınca ekranda gittim aldım.. 6 ay 12 günlük çoklu giriş vermiş yunan konsolosu :) Kadın emekli, sırtını devlete dayamış, tapuları da var.. Uzun süreli vize almaması için bir sebep yok..

Eve geldiğimde “Hadi haftaya Edirne’ye gidelim ciğer yeriz kurabiye alır döneriz” diye babam dünden razı, Seda’ya da söyleriz kızımı da alırız gideriz planında Sevim’ciğim..

Sofya'ya gitmiyor muydun Edirne nerden çıktı demeyin.. Anlatıyorum.. :)

Öğlene doğru yola çıktık pasaportlar benim çantamda.. Babamla Seda biliyor.. Edirne’de dolaştık biraz sonra Karaağaç köyüne geçtik. Babam Karaağaç köyünü çok seviyor “Keşke buradan ev alsak” bile dedi. O derece seviyor.. :)



Anneme de yolda anlattım. Babamlar bekleyecek bir sınırdan giriş çıkış yapacağız ki vizende Yunan damgası olsun dedim. Yürüyerek ülke sınırı geçecek pek bi heyecanlandı..

Pazarkule sınır kapısı girişine arabamızı park ediyoruz.. Yurtdışı çıkış pullarımızı alıyor ve yürüyerek yunan tarafına geçiyoruz..

Kastanies en minik köylerinden biri.. Nüfus herhalde 200 kişi filan ve genelde yaşlılar var. Yürüyerek köy meydanına geliyoruz hemen meydanda bulunan cafede frappelerimizi yudumlayıp biraz daha dolaşıp geri dönüyoruz. Bir saat kalmadan geri döneceğiz zaten geliş amacımız vizeyi Yunanistan’dan aldıysak ilk Yunanistan’a giriş çıkış yapmak (**).. 

Free shoptan kurabiye ve çikolata alıp Türkiye sınırına geliyoruz işlemlerimizi tamamlayıp arabaya atlayıp babamların yanına gidiyoruz..


** Vize uygulamalarında şöyle bir durum var. Vizeyi hangi ülkeden aldıysanız o ülkeden giriş yapmanız öneriliyor. Programınız değişmiş başka bir ülkeye seyahat etme durumunuz olmuş olabilir tavsiyem vize süreniz bitmeden vizeyi aldığınız ülkeye giriş çıkış yapmanız.. Vizeyi aldığınız ülke daha sonraki vize başvurularınızda “red” verebiliyor. “Daha önce benden vize almışsın ama ülkeme değil başka ülkeye giriş yapmışsın git şimdi vizeni oradan al” cevabını almak istemiyorsanız sicilinizi bozmayın derim. Tabii yine de tercih sizin..

Alışverişlerimizi yapıp akşam eve dönüyoruz. Araba kullanmayı seviyorum yol beni yormuyor. Eve gelince “Haftaya Cuma akşam ben iş çıkışı Küçükçekmece’ye gelirim sende bavulu alır evden çıkar oraya gelirsin” dedim. Annem anlamadı.. “Salı günü gidip tren biletlerimizi alacağım Tren ile Sofya’ya gidiyoruz” dedim. Çığlık kıyamet… :)

Bilet konusunu çok araştırdım. En garanti çözüm Sirkeci Gar. Halkalı Gar’dan da bilet satışı var ama gişe daha erken kapanıyor. Sirkeci 21:00’e kadar açık. (Yine de gitmeden arayın)

** Uluslararası tren biletleri web sitesi üzerinden satılmıyor maalesef..

Web Sitesi         : www.tcdd.gov.tr
Çağrı Merkezi    : 444 82 33

İş çıkışı Marmaray ile Avrupa yakasına geçiyorum. Direkt Sirkeci Gar içerisine çıkan kapı var. Gar girişinde sol tarafta ki gişeden uluslararası tren biletleri satılıyor. Tarihleri söyleyip ödemeyi yapıyor biletlerimizi alıyorum. (İki kişi gidiş dönüş yataklı vagon 750-TL. gibi bir rakam ödedim.)

Halkalı tren istasyonu halen inşaat aşamasında. Bölüm bölüm tamamlanmış. Araba ile gitmek çok akıllıca değil. Çevrede otopark yok. Araç park edenler vardı ama sanırım onlarda personeldi. Taksi ise en kolay çözüm.. Bu arada Sirkeci Gar’dan kalkan bir servis var. Biz eve daha yakın olduğu için direkt istasyona gitmeyi tercih ettik.

Biletlerimizi kontrol ettiler vagonumuza bindik. Kompartımanımız da iki yatak, mini bir masa olan dolap, içinde mini buzdolabımız, tertemiz poşetlerinde çarşaf ve yastık kılıfları var. Isı ve klima kontrolü sizin elinizde. Küçük prizler var sarj için ama sadece yataklı vagonda bulunuyor. Ben evden su ısıtmak için mini makine getirmiştim. Çayımız kahvemiz zaten var.. Yolculuk için hazırız..

Cuma akşam tam saatinde hareket ediyor trenimiz. Tıngır mıngır gidiyoruz.. Annem çok mutlu. Zaten bu her şeye bedel.

Çorlu’da yaşanan tren kazasından önce seyahat etmiştik biz L hayatımız pamuk ipliğindeymiş meğer.. Çünkü o güzergâh tek ve tüm trenler o raylardan geçiyor. Biz giderken de çok yoğun olmasa da yağmur yağmıştı L Yiyecek ekmeğimiz varmış daha dünyada diyoruz..

Allah hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine sabırlar versin..

Kaldığım yerden devam ediyorum.. Uyku moduna geçmiştik. Edirne’ye sınır kapısına geldiğimizde görevli polis ekibi tren gelince geliyor. Biraz onları bekliyoruz. Sonra sıra ile tüm yolcuların çıkış işlemleri yapılıyor. Ben yurtdışı çıkış harçlarını bankaya yatırmıştım. Dekontları gösteriyoruz gecenin o saati pul için koşturmak istemiyorsanız önceden bu işlemi yapabilirsiniz.

İşlemi biten trene kompartımanına geri dönüyor. Bense fotoğraf derdindeyim :)

Bu arada pasaportumda tüm yurtdışı çıkış damgaları tamamlandı. Uçak, Araba, Gemi ve Tren… Annem’in ise uçak ve gemi damgası kalmış onu söylüyor hemen.

Edirne’de daha uzun bekliyoruz çünkü TCDD’ye ait lokomotif ayrılıyor, Bulgaristan demir yollarının lokomotifi trene bağlanıyor. Bu işlem biraz uzun sürdüğü için zorunlu bir bekleme oluyor. Lokomotifler değişiyor biz hareket ederek Türkiye sınırını terk ediyoruz yavaş yavaş.. 

Bulgaristan sınırını geçtikten sonra yeniden pasaport kontrolü var bu sefer Bulgar polisi. Son derece itici ve kabalar. Zaten oldum olası Bulgarları sevmem. Trenden indirmiyorlar pasaportları toplayıp gidiyorlar yaklaşık yarım saat sonra geri getirip teslim ediyorlar..

Kontroller sonrasında tren yoluna devam ediyor.. Sabah Sofya’da gözümüzü açacağız..

Annemin uyandırması ile camdan manzarayı izliyorum.. Burası böyleyse Doğu Expresi’ni, Van Gölü Expresi’ni düşünemiyorum..

Tez vakitte planlama yapmalıyım diyorum..

Manzaraya karşı kahvelerimizi yudumlayıp kahvaltımızı yaptık. Tren perona yavaş yavaş yanaştı. Mini bavulumuzu alıp almama konusunda kararsız oldu annem en son alalım dedi. Görevliler bırakabilirsiniz isterseniz nasılsa akşam bizimle döneceksiniz dediler ama biz yanımızda kalsın dedi.

Tren garı ve şehir merkezi çok uzak sayılmaz “Yürüyerek mi gidelim taksiye mi binelim?” dedim. “Yürüyelim hem etrafı görmüş oluruz” dedi.

En fazla yarım saatte şehir merkezine gittik zaten. Hep söylerim şehri keşfetmenin en güzel yanı kaybolarak dolaşmak..

Bağdat Caddesi, İstiklal Caddesi gibi büyük birçok cafenin olduğu Vitosha Caddesi var. Ben gitmeden önce mekânları araştırmış 3-4 tanesini seçmiştim.
Şehri 6 saatte dolaşıp bitirebilirsiniz. Araba ile gelirseniz yakın şehirleri de listenize ekleyebilirsiniz. Cafeler de kredi kartı geçiyor fakat yine de yanınızda Bulgar parası Leva bulundurmak isterseniz gar içerisinde döviz bürosu var. Ben az bir miktar bozdurmuştum.

Tren yolculuğu için söyleyeceğim tek şey Mutlaka yapın.. Ben diğer alternatif güzergahları araştırmaya başladım bile..

Sofya’da,

Görün,

Alexander Nevski Katedrali
Vitosha Caddesi
Saint Nikolas Rus Kilisesi
Başkanlık Sarayı
Parlamento Binası
Aziz George Rotondası
Arkeoloji Müzesi
Ivan Vazov National Theatre
St. Nedelya Kilisesi
Banyabaşı Camii

Yiyin,

Made in Blue
Gelateria Naturale
Franco’s Pizza
Villa Rosiche (enfes tatlıları var içerisinde gül parçaları olan çikolatalı kek yedik)

** Börekleri ve hamur işleri satan pek çok dükkan bulabilirsiniz.
** Gülsuyu, gül ve lavantalı kozmetik ürünleri de oldukça ünlü alış-veriş listenize ekleyin derim.







 Anneler mutlu olmalı..


Alexander Nevski Katedrali 

Aziz George Rotondası 

Saint Nikolas Rus Kilisesi 


 St. Nedelya Kilisesi



Made in Blue 

Villa Rosiche


 Yooo yooo tabelayı sökerken yakalanmadım.. :)



27 Temmuz 2018 Cuma

Gittim, Gördüm 2.Kez Amsterdam..






Hobilerim arasında gittiğim şehirlere tekrar gitmek var diyeceğim..

Her gittiğimde başka arkadaşlarımla program yaparsam olacağı bu. !

Yıl sonunda yanacak uçuş millerimi değerlendirmem gerek diyorum arkadaşıma.. “Tamam değerlendirelim Amsterdam yapalım” diyor.. Uçak biletinin tarihini kesinleştirip 3 kız gideceğiz 3 gün kalıp döneceğiz.. Planımız bu ve tabi ki uymuyoruz J Çünkü seyahat ekibi kişi oluyor.. Nasıl mı? Anlatıyorum..

Gideceğimiz tarih Mart ortası.. Konuştuğumuz zaman Aralık başı.. Çok soğuk olur, donarız diyor aman termal tayt/çorap filan alırız ne olacak deyip birbirimizi gazlıyoruz. Ben ve Nurten kesinleştirdik, onun eski iş yerindeki kız arkadaşı gelemiyor ama bu konuşmayı duyan diğer arkadaşı Emrah “o gelmezse ben geliyorum” deyip gruba dahil oluyor. İkisi Pegasus ile uçuyor ben mil kullanımı sebebiyle THY ile.. Bu arada düşük talep dönemi olduğu için ekonomi sınıfı yerine aynı mil tutarında business yapalım diyor çağrı merkezindeki kız… Ahhh çok tatlısın bebeğim.. Biletlemeyi ve ödemeyi yapıyorum biletim mailimde.. Bileti aldığımız tarih 29 Aralık..!

Yılbaşını tüm kuzenler toplanıp, en büyük kuzenim Burçin ablamın evinde kutluyoruz. Gece yarısından sonra ben eve döneceğim, dönerken de Anıl Serdar’larda kalacağı için “bizde geliriz seninle abla ama dur önce yengemi arayıp yeni yılını kutlayayım belki sabah bana kuymak yapar” deyip sırıtıyor.. Yapar tabi ki yapmaz mı? Telefonu kapatırken bana göz kırpıyor sabah sizdeyim geç kalkma diye de ekliyor.. J

Evlere dağıldık.. Sabah uyanmış arıyor ekmekleri ve simitleri alıp geliyormuş.. Ben masayı hazırlamıştım oturduk yiyoruz bi ara durup baktım, “Sana bir şey söyleyeceğim eğer uyarsa sana gel” dedim. Amsterdam biletimi gösterdim.. İki saniye durdu “hemen bilet fiyatına bak, geliyorum” dedi. Masada krize girdik.. Adam iki saniyede karar verdi.. Daha hızlısı yok.. Vizeyi ve bileti hallediyor ekibe dahil oluyordu..

Yanında Serdar “Bende geliyorum beni de ekle” dedi. Bizim “Sen git önce nişanlından izin al, gelemezsin” diye dalga geçtik.. Ertesi gün bombayı patlattı. “İzin almama gerek yok artık, alınmış bir biletim var farkını verelim şehri değiştir, cidden bende geliyorum” dedi.. Serdar’ da vizeyi hallediyor ekibe dahil oluyordu..

Bir sonraki gün Nurten ile konuşuyoruz.. “Kızım biz üç kız gideceğiz diye Eykan’ı almadık ona da söyleyelim o da gelsin madem her şey değişti söyleyelim uyarsa gelir” dedi. “Ben eminim kesin gelir” dedim.. Ve evet gruba Eykan’da dahil oldu. Biletini aldı vizesi zaten vardı..

Bu yazdıklarım 4-5 gün içerisinde oldu. Gitmeden önce toplanıp tanışalım dedik. Ekipte herkesi tanıyan bir bendim. Diğerleri birbirini biliyor ama tanışmıyorlardı. Bir grup kurduk tabi ki.. Tüm yazışmalar artık oradan yapılıyordu. Sonra 2.buluşmayı yapalım bir hafta sonu dedik benim 24 Şubat Cuma akşamı 4’ten 4’e Ocakbaşı’nda yer ayırttık. Mekan abimizin mekanı zaten.. Enfes mezeler, kebap ve etler ile yedik ama iyi yedik..  25’i de doğum günüm J Anıl’ım bana pasta almış (yaşlanıyorum yahu ne kutlaması?)

Artık 10 gün sonra havalimanında görüşürüz deyip ayrılıyor o gece ekip. Hava durumu kontrolleri sonrasında son gün bavula ne kadar kalın eşya varsa onları alın dedim. Rüzgarlı Amsterdam bizi zorlar..

Ben, Anıl, Serdar ve Eykan Atatürk Havalimanı’nda buluşacağız.. Eykan erkenden gelip restauranta çökmüş vokta-red bull siparişini vermiş.. Siz takılın ben Lounge geçiyorum deyip onları bırakıyorum. J

Kahvaltımı yapıp, Türk kahvemi içiyorum uçak saatini beklerken kitabımı okuyorum.. Boarding saati gelince de gazetemi alıp kapıya gidiyorum. Önce business yolcularını alıyorlar ama ben kuzenlerimi bırakmam onlarla sıraya giriyorum J Uçağa birlikte biniyoruz ben sola onlar sağa dönüyor.. Koltuğuma kuruluyorum, çantamdan kitaplarımı ve gözlüğümü çıkarıyorum o 3,5 saat başka türlü geçmez.. Yanım boş sanıyordum meğer değilmiş.. 40’lı yaşlarda Hollanda’lı.. Yayılmışım resmen.. Çantamı kitaplarımı adamın koltuğundan alıyorum mahcup olup.. O ise gülüyor turuncu ayakkabılarımı görüp “Ayakkabılarını sevdim” deyince bende gülmeye başlıyorum.. Kitaplarımı gözlüğümü orta deske koyup gazetemi açıyorum..

İkram edilen taze portakal suyumu yudumluyorum.. Uçak pist başına ilerliyor ve sonrasında havalanıyoruz.. Çok geçmeden içecek bir şey alıp almayacağımızı sorup kahvaltı seçeneklerini sunup siparişleri alıyorlar.. Ben sade kahve isteyip seyahat öncesinde menü seçimimi yaptığımı söylüyorum. Hemen kontrol ediyoruz diyor kabin amiri. Diğer yolculara geçiyor.

Bende Kürk Mantolu Madonna’ya başlıyorum.. Hollandalı seyahat arkadaşım Mr.Portakal, diğer kitabı da göstererek “Oooo iki kitap hızlı okuyorsun” diyor.. Gözlüğümü gösterip “bu olmadan çok zor” diyorum yine gülüyoruz J

Arkadan çocuklar ne yaptı bilmiyorum. Uçağa bindiğimizde önlerinde denk gelen üç kızla bayağı samimi olacaklar gibiydi.. Onlarda o çene varken zaten aksi mümkün değil..

Kahvaltı servisi başlayacak ama önce sıcak havlu servis ediliyor.. Miss gibi..Sonra kahvaltı.. Kabin ekibi kendi bölümlerinde özel örtüleri ile tepsileri hazırlayıp direkt masaya getiriyor. Ben az yağlı menüyü seçtiğim için (kahvaltıda pek farketmiyor ama) çırpılmış yumurta ve su böreği kısmını es geçip, peynir-salatalık-domates-zeytin dörtlüsünün yanında extra meyve tabağımla mutluyum. Ardından Mozarella peyniri üzerinde haşlanmış tavuk göğüs servis ediliyor.. Keyifle yiyorum.. Portakal suyum ve kahvemde var oohh miisss…THY beni şımartıyor.. Kahvaltı bitiminde tekrar içecek ikram ediliyor kahve istiyorum kabin amiri dilerseniz Türk kahvesi yapabilirim diyor.. Hiç hayır der miyim? Önce Türk kahvemi sonra büyük fincanda getireceğini söylüyor.. Mr Portakal o sırada o da koltuğunu yatak pozisyonuna alıyor iyi uykular diyorum o da göz kırpıyor.. Kitabıma dönüyorum..

Nerdeyse 2 saat geçmiş kitabın yarıdan fazlasını okumuşum.. Arkaya çocukların yanına gideyim diyorum.. Kalktım ama Mr.Portakal uyuyor, adam 1.90, koltuğu komple yatak yapmış yatmış. Koridora çıkmak için üzerinden atlayacağım. 5-6 sn düşündüm. Ne kadar rezil olabilirim ki? Sanki uyanacak dedim bir bacağımı attım ve adam uyandı.. Hayattaki şansım! Tam olarak 3 saniye…! O kadar rezil olabildim işte.

Benim gözler fırlama noktasında! Eminim yüzüm kıpkırmızı! En şapşal halimle sadece “Sorry..!” diyebildim.. Kahkaha attı “No Problem” dedi.. Diğer tarafa döndü uyumaya devam etti.. Adamlar rahatlar yahu..

Arkaya çocukların yanına gidiyorum muhabbetleri keyifleri yerinde biraz takılıp geri yerime dönüyorum.. 1 saat kalmış inişe ben elimdeki kitabı bitirip ikincisine başlıyorum.. İniş için alçalmaya başlamadan bir kahve daha istiyorum.. Mr. Portakal’da uyanıyor o da kahve istiyor..

Sarsıntısız iniş, körüğe yanaşma, toparlanma sonrası Mr. Portakal ile birlikte çıkıyoruz kibar adam yahu.. Pasaport sırasında bizim ekibi bekliyorum arkada sıradalar.. Sıra bana geldiğinde polis kabinine ilerledim. Kaç gün kalacağımı, ne sebeple ve kimle geldiğimi sordu. En son sorusunu cevaplarken gülerek arkadaşım ve kuzenlerim deyip arka sırada bizim ekibi gösterdim.. J (söylesem yapmazlar) ben onları gösterince üçü birden ellerini kaldırıp el sallamaya başladı polis kahkahalarla gülüyor. Pasaportuma damgayı vurup iyi eğlenceler diledi..

Bavul sırasında toplaşıyoruz. Nurten ve Emrah Pegasus ile geliyorlar inişlerimiz aynı ama onları farklı kapıdan yönlendirmişler daha erken çıkmışlar. Tren biletlerimizi kiosklardan alıp trenimize biniyoruz istikamet Dam meydanı..

Meydandan otel yürüme mesafesi ile en fazla 15-20 dakika. Biz de yürüyoruz. Zaten hepimizde kabin boy içinde de çok bir şey yok. Ben sadece ek olarak boş bir valiz ile geldim. Derin’in yazlık alışverişleri için.. J

Otele giriş, harita teminleri işaretlemeleri ve planlamaları kısa sürdü. İstikamet Dam Meydanı..

Geldiğimiz yolu geri yürüyoruz. Ortak bir mekan belirleyip dağılıyoruz. Ben fotoğraf çekeceğim deyip ayrıldım herkes yapmak istediği neyse onu planladı. Akşam otele dönerken resepsiyondaki görevlinin önerdiği cafeye gidip apple pie yiyelim dedik. O saate kadar serbestiz..

Dam Meydanı’na gelene kadar sokakları dolaşarak geldik, oradan gündüz gözü ile red light (gece daha renkli tabii), kanallar, köprüler ben yürüyüp fotoğraf çekmeyi tercih ettim.

Ekip New York Pizzaya çöktü.. Dilim pizza satıyorlar ve gerçekten çok lezzetli. Ayaküstü atıştırmalık için ideal.. Hemen yanında Rene’s Croissants’te minik vanilyalı lokmalıklar var şiddetle alın diğer çeşitli kekler çöreklerden, kruvasanlardan, tartlardan da yiyin.. (3 kg.almanız garanti J)

Akşam 20:00 civarı buluşup Winkel 43’e gidiyoruz.. Resepsiyondaki görevli en iyisi o demişti. “Ne kadar iyi olabilir ki?” demiştim. O kadar iyiymiş…! Asla ama asla uğramadan dönmeyin. Çok şey kaçırırsınız..! Benden söylemesi..

Herkes birer porsiyon sipariş verdi.. Bu arada saat 21:30-22:00 arası filan. Ben diyetteyim. Apple pie ise tereyağlı..! Hiç tereyağı kokmuyor, baskın tarçın tadı çok iyi dengelemiş, üst hamur kıtırlığı çok kıvamında, içindeki üzümler hamuru sulandırmamış.. (Vedat Milor gitse yeminle aynı yorumu yapardı hahahaha J)

Ben Serdar’ın yiyemediği kalan parçayı gömüyorum… J asla pişman değilim…

Otele nasılsa yürüyeceğiz yakarım ben o kalorileri yarında yürüyeceğiz nasılsa.. J Otele varıp odalara dağılıyoruz sabah kahvaltıda buluşmak üzere..

Erken uyanıp inen Serdar ve Emrah.. Ardından biz Nurten’le katılıyoruz hemen arkamızdan Anıl geldi.. Eykan ortada yok..! Adam ancak hazırlanıyor.

En büyük köşe masayı parselledik. Altı kişiyiz zaten sığmayız başka masaya. Nasılsa vaktimiz var diye rahat rahat kahvaltımızı yapıyoruz. Öğlene doğru çıkıyoruz otelden. Bugün ise planımız Vondelpark, Van Gogh Müzesi,Rijksmuseum, Heineken, Bloemenmarkt.. Hangisi duruma göre uyarsa dediklerimiz. Ben önceki gelişimde gördüğüm için zorunluluk yok J

Soğuk hava, sert rüzgar tüm planlarımızı alt üst etti diyebilirim. “Because of Anıl” tespitimiz çok doğru çıktı. Adamın yüzünden her şey aksi gidiyor.

I Am Amsterdam yazısında mola veriyoruz.. Fotoğraflarımız çekip soğuk havada sıcak bir şeyler içip tatlı atıştırmak için listemde ki cafelerden birine gidiyoruz.. De Laatste Kruimel’de soluklanıyoruz.. Tatlıları farklı farklı sipariş veriyoruz ki birbirimizden tırtıklayalım J Sıcak büyük boy kahvelerimiz ile mutluyuz..

Dinlendikten sonra herkes dağılıyor.. Ben ise soluğu Primark’ta alıyorum.. (Bu hastalığa beni Sinem bulaştırmıştı..) Giderken yolumun üzerinde Albert Heijn var.. Market aslında ama buradaki daha küçük mini market gibi.. White Twix gördüm ne kadar varsa kutuyu komple aldım J

Primark ise 6 katlı filan.. en üst kattan aşağı doğru indim. Tahmini 3-4 saat sürdü gezmem.. İlk başta çocuk bölümünü biraz temizledim J Derin’imin yazlık t-shirt, mayo-bikini, şortları tamamlandı.. Hep diyorum o doğduktan sonra önceliklerim değişti benim..

Kendime de 5-6 parça bir şeyler aldım annemi de es geçmeyip ödemeleri yapıp çıktım.. Poşetleri gören Serdar “Derin’e aldın değil mi?” dedi J

Akşam yemeği için bir restaurant bulmuştum. Gittik ama rezervasyon yaptırmadığımız ve kalabalık olduğumuz için maalesef orada yemek yiyemedik.. “Ben yarın dönmeden gelir yerim” diyorum.. Bir başka pizzacıyı görüp buraya girelim diyorlar oraya gidiyoruz. Yorgunluktan ölmeden otele gidelim istiyorum.. Otele dönüş yolunda bu kadar güleceğimi, otele geldikten sonrada gülmekten ağlayacağımı hiç düşünmemiştim…
Yorgun olanlar odalara.. Pili bitmemiş olanlar tekrar dışarı çıktı.
Sabah gecenin raporunu aldık tabiii.. J

Toparlanıp valizleri de bagaj odasına aldılar. Biz akşama kadar rahat rahat dolaştık. Bloemenmarkt’a uğrayamadığımız için lale soğanlarını dönüş günü alıp tekrar bir primark yaptım J Meydanda takılmak isteyenler kaldı.. Ben ilk gün gidemediğim Cannibale Royale restaurantta yemek yemeden dönmem dedim ve gittim burgerimi yiyip Weissbeer’imi içtim.
Biraz ara sokaklarda dolaşıp fotoğraf çektim.. Ekibin yanına gittiğimde tatlı yemeğe gideceğimi sonrada otele gideceğimi söylediğimde Serdar’da benimle geleceğini söyledi. Ekibin kalanını orda bıraktık biz Pulk Amsterdam’a geçtik. Yine harika kekleri pastaları olan bir cafe daha.. İkişer kahve içip iki farklı pasta yiyoruz..

Frambuaz ve yabanmersini marmelatlarımla peynirlerimi aldım.. Ablamın ve yıllarca Amsterdam’da yaşayan kuzenimin en sevdiği tuzlu yeşil şerit şekerlerden alıyorum. Gece uçağına daha çok var deyip rahat rahat takılıyoruz.. Dönüş saati yaklaşınca Uber kesin çözüm diyoruz elimizde valizlerle tren zor olur diye.. Araç geliyor ve havalimanın yolunu tutuyoruz..

Ağlayana kadar güldüğüm seyahat olarak tarihe geçsin bu kısacık tatil..

Dönüş uçağında arkamdaki öküz yüzünden uyuyamadım.. Uyuyamayacağımı anlayınca da kabin amirinden sade kahve istedim. Hemen getirdi sağ olsun.. Yemek servisi istemeyip uyuyanlardan mı olsam dedim ama “az yağlı yemek seçiminizde deniz mahsülleri var efendim” diyen kabin amirine sarılasım geldi.. Nasıl gülümseyerek baktıysam artık “çok seviyorsunuz anlaşılan” dedi.. “Oldukça fazla”  Jumbo Karides, füme somonlu başlangıç tabağımı alıp arkama taşlanıp keyifle yiyorum.. Ardından buharda pişmiş sebzeler ile levrek geliyor.. “Araba kullanacağım ama beyaz şarap alayım” diyorum “Fransız ikram ediyorum” diyor.. Bense minnetle bakarak “Lütfen…” diyorum..

Keyifle yemeğimi yiyorum.. Servisimi alırken 2.şarabı teklif edeceğim ama araba kullanacaktınız size sade kahve kahve ikram edeyim diyor.. İşini severek yaptığı çok belli. Uçağa bindiğimizde sade kahve istemiştim unutmamış.. Kısa süre sonra gelen kahvemi yudumlayıp yarım kalan kitabımı çıkarıp inişe kadar bitiririm diyorum.. (Bitirdim de)

Sorunsuz inişimiz pasaporttan hızlıca geçişimizle free shopta takılıyoruz.. Cafe Creme aromalı purolarımdan 2 kutu daha stokluyorum.. Çikolatalarım ve viskiler ile alışverişim tamam..

Uykusuzluk neymiş yahu.. Eve gider uyurum nasılsa iş yok.. Önce Anıl’ı bırakıp bizde eve gidiyoruz… Sevim’ciğim uyumamış beklemiş beni.. Bavulu bırakıp hemen duşa giriyorum.. Saçımı kurutup direkt yatağa…

Derin gelmiş beni uyandırıyor.. 3 gün görmemişim nasıl özlemişim.. “Bana neler aldın?” la başlıyoruz artık seyahatlerin dönüşünde konuşmaya artık.. En çok sevdiği ise bavulu kendisinin açması J



Amsterdam’da,


Görün,
Kanallar
Dam Meydanı
Van Gogh Müzesi
Rijksmuseum Müzesi
Red Light
Vondelpark
Bloemenmarkt
Kraliyet Sarayı
Heineken Experience
Madame Tussauds Müzesi (bütçeme pahalı geldiği için girmedim 21€ gidecekseniz online bilet alın sıra beklemiyorsunuz. https://www.madametussauds.com/amsterdam/en/ )
Rembrandtplein
Kalverstraat (alışveriş için)

Yel değirmenleri için tekrar geleceğim… J

Yiyin,
Cafe Winkel 43 (Kesinlikle)
De Laatste Kruimel
Cannibale Royale (akşam gidecekseniz mutlaka rezervasyon yaptırın 3 tane restaurantları var)
Pluk Amsterdam
De Koffieschenkerij
New York Pizza
Rene’s Croissants
Back to Black
The Pancake Bakery,








De Koffieschenkerij 

De Laatste Kruimel 

Winkel 43 - Apple Pie

Cannibale Royale 



Pulk Amsterdam 

 I am Amsterdam



Dam Square 












Pulk Amsterdam 


Winkel 43'te 2.siparişleri verelim mi diye düşünürken.. 

Vondelpark 













7 Gece 8 Gün İtalya.. Araba ile Roma’dan Milano’ya… / I.Bölüm

  Zamanında yazmadığım için şimdi tüm seyahatleri arkası arkaya yazacağım.. * Oldukça uzun bir yazı bölümlere ayırdım  7 Gece 8 Gün İtalya.....